Gözlemleyebildiğimiz kadarı ile evrenimiz her geçen gün hem biraz daha fazla büyüyor, hem de biraz daha hızlı. Bilim adamları olarak bunun nedenlerini tam bilmiyoruz. Ancak böyle devam ederse, neredeyse tüm galaksiler bizden o kadar uzakta olacak ki, bir gün onları en gelişmiş ekipmanlarla bile tespit edemeyeceğiz. Aslında Samanyolu’nun dışında yalnızca birkaç kozmik nesneyi tespit edebileceğiz. Neyse ki bu milyarlarca yıl boyunca gerçekleşmeyecek. Fakat mevcut teorilere göre bu şekilde olmaması gerekiyor. Albert Einstein’ın teorisi, yerçekiminin galaksileri bir araya getirdiği gerçeğine dayanarak, evrenin zaman içinde daha yavaş genişlemesi gerektiğini öngördü. Ancak 1998’de astrofizikçiler, gözlemleri evrenin giderek daha hızlı genişlediğini gösterdiğinde oldukça şaşırdılar. Astrofizikçiler bu fenomeni “kozmik ivme” olarak adlandırıyorlar. Astrofizikçiler bu konu hakkında çok az bilgiye sahip olsalar da, bu genişlemenin nedeninin kısaltması olarak sıklıkla “karanlık enerji” terimini kullanıyorlar. Etkilerine dayanarak, karanlık enerjinin evrenin toplam kütlesinin ve enerjisinin yüzde 70’ini oluşturabileceğini tahmin ediyorlar. Hem şu andaki fizik kanunları anlayışımızın dışında kalan hem de evrenin büyümesinde en büyük etkiye sahip olan bilinmeyen bir şey, fizikteki en büyük gizemlerden biri olarak görülüyor.
Karanlık Enerji Nedir?
Karanlık enerji, evrenin en büyük gizemlerinden biridir. Görünmez, doğrudan gözlemlenemez ve bildiğimiz fizik yasalarıyla tam olarak açıklanamaz. Fakat evrenin yaklaşık %68’ini oluşturduğu tahmin edilmektedir ve evrenin genişleme hızını artıran, adeta bir “anti-yerçekimi” kuvveti gibi davranan bir etkiye sahiptir. Bu gizemli enerjinin varlığı ve doğası, evrenin geçmişini, bugünkü durumunu ve gelecekte nasıl bir sona doğru evrileceğini anlamamız için kritik önem taşımaktadır.
Karanlık enerjinin en basit açıklaması onun uzayın kendine özgü iç enerjisi olmasıdır. Albert Einstein, görelilik teorisini ortaya koyarken başlangıçta düz bir evrene izin verecek böyle bir kavramı ortaya attı. Einstein’ın sözde kozmolojik sabiti ne çöken ne de genişleyen bir evrene izin vermek için yerçekiminin çekici kuvvetine karşı koyan itici bir kuvvet olarak tanımlanır. Ancak sonuçta Einstein, Edwin Hubble’ın evrenin genişlediğini gözlemlemesinin ardından bu kavramı reddetti. 1990’larda bilim adamlarının Nobel ödüllü süpernova araştırması kozmolojik sabiti yeniden canlandırdı ve onu karanlık enerjiyle ilişkilendirdi.
Fizik bize uzayın hiçbir şey yada boşluk olmadığını, enerji yaratma potansiyeline sahip olduğunu söylüyor. Albert Einstein, yerçekimi teorisinin, uzay genişledikçe boş uzaydaki enerjinin seyrelmediği bir versiyonu’nuda formüle etmişti. Buna göre daha fazla alan oluştukça, daha fazla uzay enerjisi ortaya çıkmakta ve bu da evrenin giderek daha hızlı genişlemesine neden oluyor. Yani, evren genişledikçe karanlık enerji miktarının da arttığı fikri bir süredir ortalıkta dolaşıyordu ancak 1990’daki Nobel ödülü alan bilimsel çalışma bunu daha oturaklı hale getirdi.
Bu bulgulara göre evren yaşlandıkça karanlık enerjinin katkısı artarsa, evren zamanla giderek daha da hızlı genişleyecektir. Yerel Grubumuzun ötesinde, Milkomeda adı verilen tek bir dev galakside birleşecek olan diğer galaksiler, eninde sonunda o kadar uzak mesafelere fırlatılacak ki, güneş sistemimizin uzak gelecekteki sakinleri onları göremeyecek durumda olacaklardır. Bu hız artışı devam ettikçe ve evren genişledikçe, evrenin her yerinde sadece boşluktan oluşan alanlar olacak ve bu kümeler arasındaki mesafeler milyarlarca ışık yılı uzaklığında olacaklardır.
Aslında, karanlık enerjiyi keşfeden her iki ekiple de çalışmış olan Berkeley’deki Kaliforniya Üniversitesi’nden gökbilimci Alexei Filippenko şöyle demektedir: “Tüm tarihi kayıtlar kaybolursa, gelecekteki uygarlıkların diğer galaksilerden haberi olmayabilir, onlar için Evren soğuk, karanlık ve yalnız bir yer olacak.”
Karanlık Enerjinin Varlığına Dair Kanıtlar Nedir?
- Evrenin Genişleme Hızının Artması: 1920’lerde Edwin Hubble, uzak galaksilerin bizden uzaklaştığını ve uzaklıklarının arttıkça bizden daha hızlı uzaklaştıklarını keşfetti. Bu beklenmedik gözlem, evrenin sadece genişlemediğini, aynı zamanda genişleme hızının da arttığını gösteriyordu. Bu artan genişlemeyi açıklamak için, bildiğimiz madde ve enerjinin yanı sıra, evrenin %68’ini oluşturduğu tahmin edilen ve “karanlık enerji” olarak adlandırılan gizemli bir enerji türünün varlığı öne sürülmüştür.
- Evrenin Düz Olması: Evrenin şekli, kritik yoğunluk olarak adlandırılan belirli bir madde ve enerji yoğunluğuna bağlıdır. Gözlemler, evrenin kritik yoğunluğa çok yakın bir yoğunluğa sahip olduğunu ve bu nedenle “düz” olduğunu gösteriyor. Bildiğimiz madde ve enerjinin yoğunluğu tek başına evrenin düz olmasını açıklamak için yeterli değildir. Karanlık enerjinin varlığı, evrenin düz olmasını ve kritik yoğunluğa yakın bir yoğunluğa sahip olmasını açıklayan bir etken olarak ortaya çıkmaktadır.
Karanlık Enerjinin Özellikleri:
- Görünmez: Karanlık enerji, ışıkla veya diğer elektromanyetik dalgalarla etkileşime girmez. Bu nedenle doğrudan gözlemlenemez. Varlığı, evrenin genişleme hızındaki artış gibi dolaylı etkilerinden anlaşılır.
- Negatif Basınç: Karanlık enerjinin, negatif bir basınca sahip olduğu düşünülmektedir. Bu negatif basınç, evrenin genişleme hızını artıran ve adeta bir “anti-yerçekimi” kuvveti gibi davranan bir etkiye sahiptir.
- Doğası Bilinmiyor: Karanlık enerjinin tam olarak ne olduğu ve nasıl işlediği hala bilinmemektedir. Bilim insanları, karanlık enerjinin bir tür kozmolojik sabit, bir dinamik alan veya daha egzotik bir varlık olabileceğini öngören çeşitli teoriler üzerinde çalışmaktadır.
Karanlık Enerjinin Önemi:
- Evrenin Geleceği: Karanlık enerjinin varlığı, evrenin geleceği için kritik önem taşımaktadır. Karanlık enerjinin etkisi, evrenin sonsuza kadar genişlemesine mi, yoksa bir noktada çökmesine mi yol açacağı sorusunun cevabını belirleyecektir.
- Evrenin Kökeni: Karanlık enerji, Büyük Patlama’dan sonra evrenin ilk anlarında nasıl bir rol oynadığı ve evrenin erken evrimini nasıl etkilediği konusunda da önemli bir rol oynamaktadır.
Karanlık Enerji Araştırmaları:
Karanlık enerji, günümüzde evrenin en aktif araştırma alanlarından biridir. Bilim insanları, karanlık enerjinin doğasını ve evrenle nasıl etkileşime girdiğini anlamak için çeşitli deneyler ve gözlemler yürütmektedir. Karanlık enerjinin gizemini çözmek, evrenin kökeni, evrimi ve geleceği hakkındaki bilgimizi büyük ölçüde geliştirmemize yardımcı olacaktır.
Sonuç olarak Karanlık enerji, evrenin en büyük gizemlerinden biridir. Varlığı, evrenin genişleme hızındaki artış gibi birçok gözlemsel kanıtla desteklenmektedir. Görünmez ve doğrudan gözlemlenemez olmasına rağmen, evrenin geçmişini, bugünkü durumunu ve gelecekte nasıl bir sona doğru evrileceğini anlamamız için kritik önem taşımaktadır. Karanlık enerji araştırmaları, evrenin en önemli gizemlerinden birini çözmek için devam etmektedir.
Dolayısıyla karanlık madde ve karanlık enerjiye evrenin en temel yapıtaşları diyebiliriz. Bu iki olguyu anladıkça evren hakkında bildiklerimiz daha çok somutlaşacaktır ve belki de evreni anlamakla evrenin içindeki kuvvetleri manipüle edecek teknolojiyi de bir gün üretmek mümkün olacaktır. Böylece belki de ışınlanma teorileri, ışık hızından hızlı gidebilen büküm motorları ve evrenin boşluğundan enerji çekmek gibi şu an için bilim kurgu gibi duran olgular her geçen gün daha mümkün hale gelecektir. Ancak ülkemizde bu konuda ciddi çalışmalar yapmalıdır ve bu çalışmalar sadece bilimsel çalışma gibi görülmemeli aynı zamanda teknolojik Ar-Ge içinde zemin olmalıdır. Böylece ülkemizde bilim ve teknoloji alanında en üst seviyede araştırma yapan bir ülke olarak dünya devleri arasında hak ettiği yeri alacaktır. Yüce Önderimiz Atatürk’ün dediği gibi “En Hakiki Mürşit İlimdir” ve bilim bize göstermektedir ki bu söz aynı zamanda tüm evren içinde geçerlidir.
Add Comment