Ekonominin temel tanımları aynı kalmakla birlikte, ekonomi sürekli gelişen bir olgudur. Bu gelişim zamana göre olup tarih boyunca değişken olmuştur. Rönesans ile gelen yeni çağ, aynı zamanda Avrupa’da sanayi devriminin önünü açmışken, şimdi dünyada uzay ekonomisi ve yapay zekâ ekonomisi çağı konuşulmaktadır. Temmuz başlarında uzaya giden Richard Bronson, firması Virgin Galactic ile sadece ticari uzay uçuşlarının önünü açmakla kalmamış, aynı zamanda uzay turizmi kavramını ekonomik bir faaliyet olarak dünyaya katmıştır. Tıpkı 1930’larda olan havacılık sektörünün ani genişlemesi gibi ticari uzay sektörü de çok ciddi bir açılıma girmiştir ve büyük ihtimal ile önümüzdeki 10 yılı tanımlayan en önemli ekonomik faaliyetlerden biri de uzay ekonomisi olacaktır. Yine temmuz ayında gerçekleşecek ve Amazon’un sahibi Jeff Bezos’un yapacağı ticari uzay uçuşuyla beraber multimilyar dolarlık bir uzay ekonomisinin de ayak sesleri çok net işitilmektedir. Buna Elon Musk’ın SpaceX firması da eklenince dünya yörüngesine veya aya, hatta Mars’a yapılacak ticari uçuşlar önümüzdeki 10 yılı domine edecektir. Şimdiden “DHL to the Moon” diye bir firma kurulmuş olup, bugünden aya göndereceğiniz kargo paketlerinin siparişini verebilir 2025’ten itibaren ticari kargolarınızı ve paketlerinizi aya gönderebilirsiniz. İleriki 50 yılda bazı üretim mekanizmalarının uzaya çıkarılması ve yapılandırılması ile uzaydaki ham maddelerin bu üretim döngüsünde kullanılması şimdiden konuşulmaktadır. Uzay ekonomisi, küresel ekonomiyi de değiştirecek ve yepyeni bir uzay çağının uygarlıkta açılmasına yol açacaktır ve bu ülkemizi de etkileyecektir.
Tabii uzay ekonomisine ek olarak, yapay zekâ ve robotik alanında olan gelişmeler, ve tüm bunlara ek olarak yüksek teknoloji alanlarında ve yeni nesil enerji üretimlerinde yapılan ArGe çalışmaları ile tamamen yepyeni üretim modelleri oluşturmaktadır. Bu yüzden ekonominin işlevini açıklayan mekanizmalarında değişebileceğini öngörmek hayal olmaz. Sürücüsüz araçlardaki gelişmeler gerek ticari gerek bireysel kullanımlarda yaşam stilimizi değiştireceğe benzemektedirler. Bunun dışında tamamen robotik tabanlı ve 24&7 esasına dayalı üretim modelleri, yüksek teknoloji ile üretilen ve insan hayatını kolaylaştıran ürün ve hizmetler, yeni nesil enerji sistemleriyle oldukça düşük maliyetli ve karbon salınımı yapmayan enerji üretim modelleriyle tüm dünyada gerek ticari gerek toplumsal hayatın değişeceği, ve ekonomik akışında bu yeni dijital çağda buna uygun olarak dönüşeceğini öngörmek mümkündür. Özellikle enerji alanında önümüzdeki 20 yılda beklenen gelişmeler, enerjiyi daha erişimi kolay ve ucuz yaparak, tüm dünyada bunun etkileri yaşamın her alanında görülecektir. Hatta şu an konuşulan Sanayi 5.0 kavramının da ötesine çıkan bu değişimler, Sanayi 5.0+ olarak adlandırılabilir.
Peki bu dijital çağa veya Sanayi 5.0+’a doğru giderken uzay ekonomisi, yapay zekâ ekonomisi, yüksek teknoloji ekonomisi gibi kavramlar ortaya çıkarken bunun jeopolitik sonuçları olacak mıdır diye sormakta mümkündür. Elbette Batı Devletleri bu ekonomik dönüşümlere ve imkanlara daha hızlı erişim sağlayabilecek (ilgili bilim ve teknoloji patentlerinin çoğunun Batılı ülkelerde çıkmasından dolayı) ve bu da dünyada her zamankinden daha fazla eşitsizliğinde meydana gelmesine yol açabilecektir. Bu yüzden Türkiye’de Bilim ve Teknoloji sektörüyle, sanayi ve ticaret sektörünün de, hızla devlet teşvikleri ile bir nevi bu yeni dijital dönüşümde hızla yer almaları gerekmektedir. Türkiye’de bu yüzden bu konularda çalışacak bilim adamlarının ve genç mühendislerin önü hızla açılmalı ve bir milli dönüşüm programı ilan edilerek ülkemizin de bu yeni alanlarda en ön sıralarda yer alması sağlanmalıdır. Özellikle uzay sektöründe ve yapay zekâ sektöründe olan hızlı değişimlerin çok reel sonuçları olacağı için bu dönüşümde en ön sıralarda yer almalıdırlar. Böylece ülkemiz bu yeni ekonomik düzende en ön sıralarda yer alabilecektir.
Add Comment