Geçtiğimiz hafta Fransız Uzay Ajansı CNES tarafından çok önemli bir uzay strateji toplantısına özel olarak davetliydim. Fransız Uzay Ajansından birçok mühendisin ve bilim adamının olduğu bu çalıştay toplantısına davet edilen tek Türk bilim adamıydım ve benim dışında Amerika’nın Uzay Ajansı NASA, Avrupa Uzay Ajansı ESA, ve Japon Uzay Ajansı JAXA gibi uzay ajanslarından gelen bilim adamları vardı. Genel olarak uzayın kirliliğini ve bunun ileriki uzay programlarına nasıl etki edeceğini tartıştık.
İnsanoğlu 11.000 yıl önce Göbeklitepe’de oluşan ilk yerleşimden bu yana gökyüzüne bakıyor ve uzayın sonsuz derinliğini anlamaya çalışıyor. İnsanoğlunun uzaydaki çabaları 1957’de Sputnik’in Sovyetler Birliği tarafından fırlatılmasından bu yana oldukça gelişti. Ancak bu ilerlemenin elbette yüksek bir maliyeti oldu. Uzayda genişleyen varlığımız, uzay enkazı sorununun büyümesine neden oldu. Artık kullanılmayan uydular, roket parçaları ve diğer insan yapımı nesnelerden oluşan ve giderek artan bu enkaz bulutu, gelecekteki uzay görevleri için önemli bir tehdit oluşturuyor. Saatte on binlerce kilometrelik yörünge hızlarıyla hareket eden küçük enkaz parçalarıyla çarpışmalar, momentumları nedeniyle felaketle sonuçlanabilir, uzay aracına zarar verebilir veya yok edebilir ve bilimsel ilerlemeyi engelleyebilir.
Uzay enkazının çok büyük hacmi oldukça endişe vericidir. Avrupa Uzay Ajansı’na (ESA) göre, şu anda Dünya’nın yörüngesinde 1 milimetreden daha büyük 130 milyondan fazla enkaz parçası bulunuyor. Çoğu çok küçük olsa da, bu küçük nesneler bile kritik hasara neden olabilir. Boyutu 1 santimetreyi aşan nesnelerin bir çarpışma senaryosunda potansiyel olarak öldürücü olduğu kabul edilir. Bu istikrarsız durum, çarpışmaların art arda gelen etkisiyle daha da kötüleşmektedir. Enkaz çarpıştığında daha da fazla parça oluşur ve tehdit katlanarak artar.
Uzay enkazının etkisi sadece teorik değildir. Güncel bir örnek, gerçek ve mevcut tehlikeyi vurgulamaktadır. Hindistan’ın 2023’te Ay’ın Güney Kutbu’na yapacağı ay keşif misyonu Chandrayaan-3’ün fırlatılışı, yörüngesinde potansiyel enkazın tespit edilmesi nedeniyle kritik bir dört saniye gecikmeye uğradı. Bu son dakika manevrası, uzay aracının güvenliğini sağlamak için sağlam uzay trafik yönetimi protokollerine olan artan ihtiyacın altını çizmektedir. Ayrıca geçmişte, uzay enkazı çarpışmalarının uyduları yok ettiği birkaç olay yaşandı; örneğin 1996’da Fransız CERISE uydusu, Ariane 1 roketinin bir parçasıyla çarpıştıktan sonra parçalanmıştı. 1991 yılında Rus Cosmos 1934 uydusu enkazla çarpıştı ve yörüngede parçalandı. 2009 yılında bir Iridium iletişim uydusu ile bir Rus Cosmos uydusu çarpıştı ve çapı en az 10 santimetre olan yaklaşık 2.000 parça enkaz oluştu. Hindistan, uydu karşıtı silahı göstermek için 2019’da bir uyduyu füzeyle yok etti ve Rusya da 2021’de benzer bir gösteri gerçekleştirdi. Bu iki uzay savaşı testi birlikte 1.500’den fazla enkaz parçası üretti. Rusların vurulmasının ardından, ISS’deki yedi mürettebat, istasyonun vurulması ihtimaline karşı geçici olarak Crew Dragon ve Soyuz kapsüllerine sığınmak zorunda kaldı.
Uzay enkazının hafifletilmesinin ihmal edilmesinin sonuçları, tekli görevlerin çok ötesine uzanmaktadır. Kritik bir enkaz kütlesi, çarpışmaların o kadar sıklaştığı ve daha fazla enkaz üreterek belirli yörüngeleri kullanılamaz hale getirdiği bir senaryo olan Kessler Sendromu olayını yaratabilir. Bu, uzay faaliyetlerini etkili bir şekilde sekteye uğratacak, iletişimi, navigasyonu ve bilimsel araştırmayı engelleyecektir. Kessler Sendromu oluştuğunda alt uzay yörüngesinde çok fazla uzay aracı kalıntısı olacağından yeni bir uzay aracı veya roket fırlatmak imkânsız hale gelecek ve fırlatılsa bile kendi yörüngesine çıkarken bu alt yörüngedeki enkazlarla çarpışacak ve dolayısıyla hem yok olacak hem de bu enkaz bulutunu dahada yoğunlaştıracaktır.
2021’den bu yana uzay turizmi lansmanlarının artmasıyla birlikte, özellikle şimdi 2024’te Kessler Sendromu vakası daha yakın hale geldi. Birçok yeni model, özellikle 2025’te beklenen Solar Maxima’nın uydu arızalarına neden olması, artan uzay enkazı ve hızlandırılmış fırlatmalarla birlikte önümüzdeki 2-3 yıl içinde Kessler Sendromunun ortaya çıkmasının yatkın olduğunu gösteriyor. Özellikle Elon Musk’ın Starlink uyduları bu konuda ciddi bir tehdit oluşturmaktadır. Dünya’ya internet oluşturmak amacıyla yapılan bu uydu ağı 2024’ün ilk 6 ayında bile 25,000 adet yörünge düzeltme manevrası yapmıştır ve Musk’a göre bu manevralar Yapay Zekâ ile yapılmaktadır. Peki o zaman 2025’te olması beklenen yüksek güneş fırtınası aktivitesi olduğunda yapay zekayı çalıştıran devreler elektromanyetik enerji yüklemesiyle bozulursa ne olacak. Bu uydular manevra yapamayıp diğer uydularla çarpışırsa bu da Kessler Sendromuna sebep olmayacak mı ve bu da artık Türkiye dahil bütün ülkelerin gelecekteki uzay çalışmalarını sekteye uğratmayacak mı? Türksat uydumuz yüksek yörüngede olduğundan dolayı bundan etkilenmeyecektir ama yerine yenisini fırlatmak imkânsız hale gelebilir. Bu sadece TV kanallarını seyredememek anlamına gelmeyecektir ve aynı zamanda internet haberleşmesinin, askeri haberleşmelerin ve birçok çalışmanın sekteye uğraması anlamına gelecektir.
Kessler Sendromu olduğu takdirde hem Uzay Vatan kavramını sekteye uğratacak hem de gelecek uzay çalışmalarını ve uzay madenlerine ve kaynaklarına erişimi imkânsız hale getirecektir. Dünyanın tüm uzay ajansları bu konuda çalışmalar yapıyor ve genelde tümüne ben davetliyim. Bence Türk Uzay Ajansıda bu konuda ciddi çalışmalar yapmalı, çalıştaylar düzenlemeli ve Asya’yı temsilen bu konuda öncülük yapmalıdır, bende gerekli bilgi katkısı için her zaman katkıda bulunmaya hazırım. Unutmayalım ki belki şu anda uzak gibi görünen bu kavramlar gerçekleştiği takdirde çocuklarımızın ve torunlarımızın uzayda olan haklarını engelleyebilir ve ülkemizin geleceği ve Uzay Vatan kavramı için milletimiz, devletimiz, üniversiteler ve hatta özel sektör el ele vermeli ve gereken her neyse yapmalıdır. Gene yazımı Yüce Önderimiz Atatürk’ün “İstikbal Göklerdedir” sözüyle bitirmek isterim.
Add Comment